Kardes Türküler
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Kardes Türküler


 
AnasayfaAnasayfa  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
asdfsadfsdfsfsa
sinan (157)
157 Mesajlar - 48%
Nâgihan (48)
48 Mesajlar - 15%
DevrimEmekleBüyür (40)
40 Mesajlar - 12%
Barikat (36)
36 Mesajlar - 11%
Gelincik (23)
23 Mesajlar - 7%
onurumut (10)
10 Mesajlar - 3%
Déngé Dayikan (6)
6 Mesajlar - 2%
KardesTurkuler (5)
5 Mesajlar - 2%
vartinik (2)
2 Mesajlar - 1%
adiloşbebe (1)
1 Mesaj - 0%

Paylaş|

Kavga,inaçla inaçsızların kavgasıydı.!

Önceki başlık Sonraki başlık Aşağa gitmek
YazarMesaj
Nâgihan
    

Yönetici

Nâgihan
Kadın
Yay
Kedi


Mesaj Sayısı : 48


Puan : 111

Rep : 1

Doğum tarihi : 18/12/87

Kayıt tarihi : 20/06/11

Yaş : 36

Nerden : Antalya

İş/Hobiler : Muhasebe/Öğrenci
Kavga,inaçla inaçsızların kavgasıydı.! Empty
MesajKonu: Kavga,inaçla inaçsızların kavgasıydı.! Kavga,inaçla inaçsızların kavgasıydı.! EmptyCuma Haz. 24, 2011 8:46 pm

Kavga, İnançla İnançsızlığın Kavgasıydı!Her direniş tarih içinde üstlendiği rol, kazanımları, halk ve düşman üzerinde yarattığı etkileri itibarıyla farklı önemler taşır.

Doğru politikaların, yerinde kararların ve doğru bir önderliğin yön verdiği her direniş devrimi bir adım daha büyüterek, daha büyük direnişlerin önünü açar. 1996 Ölüm Orucu direnişi de örgütlendiği süreçte, solda hakim olan inançsızlığı kırması ve devrim inancını büyütmesi yanıyla çok önemli bir işleve sahip olmuştur...

1996 yılı, Milli Güvenlik Kurulu (MGK) tarafından halka ve devrimcilere yönelik kapsamlı bir saldırının hazırlandığı bir yıldı. 1995'de Gazi Ayaklanması'ndan sonra, 1 Mayıs 96'da yeniden devrimci kararlılığı ve kitleselliği gören oligarşi halkı susturmak, hizaya sokmak istiyordu.

Halka karşı savaşta, ANAYOL hükümeti iş başına gelmişti. Planının iki ayağı vardı; hapishanelere saldırı ve Terörle Mücadele Yasası'nın ağırlaştırılması. Kontrgerilla şeflerinden Mehmet Ağar'ın Adalet Bakanı olması ile saldırı daha üst bir boyuta çıkartıldı. Oligarşinin hapishanelere yönelik bu saldırı kararı, hükümet değişmesine, DYP-ANAP koalisyonunun bozulup yerine REFAHYOL hükümeti kurulmasına rağmen, değişmeden kesintisiz olarak devam ettirildi.

Halkı sindirmenin yolu devrimcileri teslim almaktan geçiyordu. Bu nedenle de ilk hedef hapishaneler oldu. Buca ve Ümraniye katliamlarından sonuç alamayan oligarşi, hapishanelerdeki örgütlülüğü dağıtıp, tutsakları yalnızlaştırarak, kitlesel direnişleri engellemek için peşpeşe genelgeler yayınladı. Hücre tipi hapishanelerin, başka bir deyişle tabutlukların açılmasını da içeriyordu bu genelgeler.

Genelgeler yeni bir katliamın habercisiydi. Hapishanelere yönelik son yılların en ciddi ve kapsamlı saldırısı sözkonusuydu. Düşman tutsakları tabutluklara kapatarak teslim almayı, alamadığı koşullarda imha etmeyi hedefliyordu. Böylece hem devrimciler teslim alınacak hem de devrime yönelen halk kesimleri yeniden düzenin ideolojik etkisi altına çekilecekti.

20 Mayıs'ta tabutluk genelgelerine karşı yüzlerce beden Süresiz Açlık Grevine yattı. Direniş 45. gününde Ölüm Orucuna dönüştürüldü. 60'lı günlerde bir bir şehitler verilmeye başlandı. Ve sonuçta, kazanan teslimiyeti reddeden, her koşulda savaşı sürdürme kararlılığına sahip, bedel ödemekten korkmayan devrimci irade oldu. Tutsakların talepleri kabul edildi.

Oligarşinin hücre ve teslim alma politikası, 12 şehit pahasına içeride ve dışarıda 69 gün boyunca ilmek ilmek örülen büyük direniş sayesinde boşa çıkartıldı. Devrimciler halka ve devrime bağlılıklarını gösterdiler. Bir kez daha Marksist-Leninist ideolojinin yenilmeyeceği kanıtlandı. 96 Ölüm Orucu, feda kültürünün gelenekselleştirilmesinde atılmış bir adım oldu.

Zaferin hemen ardından yapılan değerlendirmede direnişin tarihsel işlevi şöyle açıklanıyordu:
"Bu mücadelenin Refah Partisi'nin ve burjuvazinin saldırılarının önünde barikat olma, tutsakların haklarını alması, Refah Partisi'nin faşist yüzünü ortaya çıkarması yanında, esas olarak işlevi burjuvazinin inançsızlık ve karamsarlık yayan düşüncelerine vurulan büyük bir darbe olmasıdır. Bu direnişin asıl kazanımları burjuvaziyle yürütülen ideolojik mücadelede, kazanılan zafer, moral üstünlüktür. Marksizm-Leninizmin burjuva ideolojisi karşısında üstünlüğünün bir kez daha kanıtlanmasıdır." (3 Ağustos 1996, Halk İçin Kurtuluş, M. Ali BARAN)

1996 Ölüm Orucu hücre tipi hapishanelerin (Eskişehir Hapishanesi'nin) kapatılmasını sağlamıştır. Ancak bu direnişi çok daha önemli yapan; esas olarak legalizmle, legal particilikle, reformizmle derinleştirilen inançsızlığa karşı büyük bir direniş olmasıdır. 1996 Ölüm Orucu, inançsızlığa vurulan büyük bir darbedir.

Ölüm Orucu, özünde politik ve ideolojik bir zaferdir. Politik anlamda, düşmanın saldırı politikasını durdurmuştur. İdeolojik anlamda ise burjuvazinin bencil, bireyci ideolojisini boşa çıkartmış, halkın devrimden yana saflaşmasının önünü açmıştır.

Bu direniş yıllara yayılan inançlı, ısrarlı bir ideolojik direnişin sonucudur. Emperyalist dünya "sosyalizm öldü" diye haykırırken, devrimciler kuşatılmış üslerde "Yaşasın Sosyalizm" şiarını yükselterek, sosyalizmin orak-çekiçli bayrağını dalgalandırıyorlardı. Burjuvazi ise "uğrunda ölünecek ideoloji kalmadı" diyerek bencilliği, bireyciliği kutsuyordu.

Reformistler, küçük burjuva aydınlar da emperyalizmin yönlendirmesiyle "ideolojiler öldü, hiçbir şey için ölmeye değmez" diyorlardı. Devrimciler kaynağını burjuvaziden alan bütün bu ideolojik saldırılara rağmen Marksizm-Leninizmi savunmaya devam ettiler.

İşte bu nedenle '96 Ölüm Orucunun en belirleyici yanı, zaferin ideolojik boyutu olmuştur. Yüzlerce ölüm orucu gönüllüsüyle burjuvazinin bütün pespaye görüşleri yerle bir edildi.

Devrimciler ölünecek değerlerin ve bir ideolojinin olduğunu söyleyip bunu da pratikte gösterdiler. Burjuvazinin bencilliğine, yoz kültürüne karşı paylaşımı, kolektivizmi güçlendirip, fedakarlığın en görkemli örneklerden birini yaratarak, halka umut oldular.

"Ölüm Orucu Beyinlerde
Devrim Dalgasını Büyütmüştür"

"'Devrimci durum' tesbiti yapıldığında,'Türkiye devrime gebe' denildiğinde alay edenler, bıyık altından gülenler yaşananlarda bu tesbitin doğruluğunu görebilirler. Kitabi bir tartışma yapmıyoruz yine. Ama işte devrim dalgası diye bir şey varsa, bundan farklı bir şey de değildir.

Devrim dalgası beyinleri sarmıştır. Böyle ölebilmenin açıklaması budur. Kahramanlığın kitleselleşmesinin anlamı budur. Düşmanın iradesini alt etmiş ve sokağa taşmış bir dalgadır bu... Ölüm oruçlarının ortaya koyduğu gerçek budur. Bu devrime, kazanmaya olan inançtır." (Kurtuluş, 17 Ağustos 1996, Sayı: 3)

'96 Ölüm Orucu, inançsızlığı yıkmıştır. Halka yeni bir ahlakı, kişiliği göstererek devrimcilere güveni ve devrim umudunu büyütmüştür.

Direniş bu niteliğiyle bütün reformist kesimlerin, küçük-burjuva aydın ve demokratların beyinlerinde depremler yaratmıştır. Yılgınlar, yorgunlar, beyinlerini örtük veya açık olarak bireyci düşüncenin teslim aldığı eskiler, yüzlerce devrimcinin ölüme yatması ve ardından ölümlerin başlaması karşısında şaşkına döndüler. Bu, aslında halktan, devrimden uzaklaşmanın, inancını kaybetmenin getirdiği bir şaşkınlıktı.

Marksizme-Leninizme olan inançlarını kaybetmenin sonucunda sosyalizm ve devrimler çağının da kapandığını düşünüyorlardı. Devrimciler yıllardır davaları ve inançları uğruna, sosyalizmin orak çekiçli bayrağını dalgalandırırken, kuşatmalarda teslim olmayarak son nefeslerini verirken, onlar görmezlikten geliyorlardı. Bu nedenle de bu kitlesel kahramanlık ve ölümler karşısında sarsıldılar.

Ölüm orucu direnişi birden bire ortaya çıkmamıştı. Devrimci tutsakların siyasi kimliklerini, onurlarını korumak için yıllara dayanan bir mücadele geleneği vardı. Direniş bu geleneklerin, kültürün, ideolojik şekillenişin üzerine yükseldi. Devrimciler inançsızlığın körüklendiği yıllarda, gerektiğinde en ağır bedelleri ödemeyi göze alarak halka umut olmaya, sosyalizmi savunmaya devam ettiler.

Türkiye solunun önemli bir bölümü ise, bu yıllarda sosyalizmi sorgulayıp "özgürlükçü sosyalizmi" keşfediyor, burjuvaziden ödünç alınmış Stalin suçlamaları, onları bir süre sonra Lenin'in, Marks'ın, proletarya diktatörlüğünün mahkum edilmesine götürüyordu.

Halkın sorunlarına sahip çıkarak, emekle, sabırla örgütlenmek yerine halkın tepkilerine gözlerini, kulaklarını kapattılar.. Görmek örgütlemek, örgütlemek de bedel ödemek ve bir iktidar iddiasına sahip olmak demekti. Bunlardan uzak olanlar, kavgadan da uzak kalıyorlardı doğal olarak. Bunun doğal sonucu olarak da yıllarca karamsarlığı, umutsuzluğu yaydılar. Onlara göre kitleler geri, halk hiçbir şeye hazır değildi, herkes duyarsızdı... Bütün bu düşüncelerin tekabül ettiği yer açıkça söyleseler de söylemeseler de "bu halk adam olmaz" düşüncesiydi.

Devrimcilerin gücüne, yapabileceklerine, devrimin dinamiklerini harekete geçirebileceğine inanmıyorlardı. Ne onbinlerin "yasadışı" gördükleri devrimci hareketlerin pankartları arkasında yürümesini, ne de onbinlerin kurşunların üzerine yürüyüp çatıştığı Gaziler'i anlıyorlardı.

Halkın ölümün üzerine yürüme kararlılığını görmek istemiyorlardı. (Çünkü bunu kabul etmek, onların yıllardır yaptıkları tüm teorileri, teorik bahaneleri çürütecekti.) Onlar yine burjuvaziden çalınma "varoşlar" edebiyatıyla meşguldüler.

Sınıf mücadelesini, kavgayı, çatışmayı politik olarak reddedenlerin, düşman, savaş, şehit gibi kavramları literatürlerinden çıkaranların ölüm orucu karşısındaki tüm duyarlılıkları da "aman ölmesinler, ölümü orucu dursun"dan öteye geçmiyordu. Ölmesin, çatışılmasın, peki yerine ne yapılsın, bu saldırı nasıl durdurulsun sorusuna ise verecekleri bir cevapları yoktu.

Devrime, devrimciliğe, halka inançsızlaşan reformizm, böyle bir kitlesel kahramanlığın mümkün olabileceğine de, bunun gerekliliğine de inanmamaktaydılar. Bu nedenle de esas olarak direnişin seyircisi oldular. Direniş onların inançsızlıklarını sarsıp yıkarak şehitler vermeye başladığında, ancak o zaman, sınırlı bazı eylemlerle direnişe destek verdiler. Ölüm orucunun hemen ardından ÖDP'liler kendilerinin neden süreci uzun süre seyredip sadece son birkaç günde birşeyler yaptıklarını açıklarken "Biz ölüneceğine inanmıyorduk..." diyorlardı.

Bu, inançsızlığın o günkü koşullardaki en somut ifadesiydi. Devrime, sosyalizme inançları kalmayanlar, halka da, kendilerine de güvenmemişlerdi. Dolayısıyla ne direnerek, mücadele ederek bir şey kazanabileceklerine, ne de insanların inançları uğruna ölebileceğine inanmışlardı. Burjuvazinin empoze ettiği "Hiçbir düşünce uğrunda ölmeye değmez" anlayışını ilk kapanlar da yine yılgın, yorgun kesimler olmaktaydı.

1996 Ölüm Orucu işte böyle bir ortamda bu çarpıklıklara karşı büyük ve görkemli bir çıkıştır. Devrim inancının, kararlılığın adeta bir dalga gibi gelip inançsızlığı vurmasıdır...
1996 Ölüm Orucu şehitleri, direnişçileri esas olarak devrimi beyinlerde büyüttüler. '96 Ölüm Orucunun yarattığı bu sonuç; 2000 Ölüm Orucunda bu kadar kitlesel bir gönüllülüğün ortaya çıkmasını sağlayan en önemli etkenlerden biri olmuştur. Beyinlerde devrimin büyümesi, dört yıl sonra daha kitlesel bir kahramanlığı yarattı.

Önderlikleriyle, direnişçileriyle 1996 Ölüm Orucu direnişini yaratanlar bu topraklarda devrim ve sosyalizm inancını temsil ettiler. Direnişin üzerinden geçen 13 yılda tarih; halka inananların, devrim iddiasını büyütmek için bedel ödemeyi göze alanların çok daha cüretli, kitlesel kahramanlıklar yaratabileceğini gösterdi. Onlarca feda savaşçısı, '96 Ölüm Orucu şehitlerinin, açtığı yoldan zafere yürüdü.

Tüm saldırılar karşısında ancak devrim inancını büyüterek direnebiliriz. Halka ve devrime inançsızlaşanların, hayatın hiçbir alanında başarı elde etme şansları yoktur. İnançsızlığın teorisini ve politikasını yapanların, emperyalizmin ve faşizmin saldırılarını püskürtmesi, yeni mevziler kazanabilmesi mümkün değildir. Bugün gerekli olan da, inancı büyüterek, iddiamızı, fedakarlığımızı büyüterek daha büyük direnişleri yaratma cüretini göstermektir.




NEDEN ÖLÜM ORUCU?

1996 yılında devrimci tutsaklara yönelik topyekün bir saldırı başlatıldı. O dönem iktidarda olan ANA- YOL hükümeti tarafından işkenceci, katil Mehmet Ağar Adalet Bakanlığı'na getirildi. 6, 8, 10 Mayıs 1996 tarihli genelgelerle devrimci tutsakların tabutluklara yerleştirilip, birbirlerinden ve halktan tecrit edilerek teslim alınması hedeflendi.

Bunun üzerine Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu'nun kararıyla 20 Mayıs'da bütün hapishanelerdeki yaklaşık 1500 devrimci tutsak Süresiz Açlık Grevine başladı. Tutsakların talepleri şunlardı: 1- Tabutluk genelgesinin iptali, 2- Eskişehir ve diğer tabutlukların kapatılması, 3- Tutsak ailelerine yönelik saldırıların durdurulması, 4- Tutsakların tedavilerinin ve duruşmalara çıkarılmalarının önündeki engellerin kaldırılması...

Direniş, halkın desteğiyle, kararlılığı ve cüretiyle büyürken, hükümet değişikliği yaşandı ve iktidara REFAH-YOL hükümeti geldi. REFAH-YOL' un da saldırıyı devam ettirmesi üzerine direniş; 3 Temmuz'da DHKP-C, MLKP, TKP (ML), TKEP-Leninist, TKP/ ML, TDP ve Direniş Hareketi'nin ortak kararıyla ÖLÜM ORUCU'na dönüştürüldü.

ZAFER, 27 Temmuz 1996'da direnişin 69. gününde 12 şehitle kazanıldı. Eskişehir tabutluğu kapatıldı. Şu talepler kabul edildi;

a- Tutsakların tedavileri ve duruşmalara katılmaları önündeki engellerin kaldırılması,
b- Yeni tutuklananların tutuklandıkları il sınırları içindeki cezaevlerine götürülmesi,
c- Cezaevlerinde tek bir statünün uygulanması,
d- Siyasi temsilcilik hakkının kabul edilmesi,
e- Cezaevlerinde koğuşlar arasındaki ilişkilerin önündeki engellerin kaldırılması,
f- İtirafçılaştırma dayatmalarına son verilmesi,
g- Tutsak aileleri üzerindeki gözaltı terörünün son bulması...
yürüyüş.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Kavga,inaçla inaçsızların kavgasıydı.!

Önceki başlık Sonraki başlık Sayfa başına dön
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Kardes Türküler :: - SİYASET - :: DEVRiM TARiHi :: Türkiye Devrim Tarihi-
İstatistikler - Top 10
En Çok Yazan
Yeni Konu / Mesaj
Kullanıcı AdıMesajları
Konu
Tarih
Yazan
sinan (157)
157 Mesajlar - 48%
Nâgihan (48)
48 Mesajlar - 15%
DevrimEmekleBüyür (40)
40 Mesajlar - 12%
Barikat (36)
36 Mesajlar - 11%
Gelincik (23)
23 Mesajlar - 7%
onurumut (10)
10 Mesajlar - 3%
Déngé Dayikan (6)
6 Mesajlar - 2%
KardesTurkuler (5)
5 Mesajlar - 2%
vartinik (2)
2 Mesajlar - 1%
adiloşbebe (1)
1 Mesaj - 0%
Son Konular
Konu
Yazan
Özgür Sanat Girişimi, duyarlı olan bütün sanatçıları sınıra çağırıyor
Yazan:
Tarih: Çarş. Kas. 05, 2014 4:51 am

Kızılderili Çocuk Teması
Yazan:
Tarih: Ptsi Ara. 05, 2011 5:49 am

Yoldaslar Tema
Yazan:
Tarih: Salı Kas. 29, 2011 7:56 am

Kirli bi Cocuk yüzüyüm - Radyo Temasi
Yazan:
Tarih: Ptsi Kas. 28, 2011 10:19 am

Che Gue Vara - Temasi
Yazan:
Tarih: Ptsi Kas. 28, 2011 10:07 am

Eller YorgunYürekyorgunGözlerYorgun - Radyo Temasi
Yazan:
Tarih: Ptsi Kas. 28, 2011 10:06 am

OZAN DiRENC YANMA BiR DAHA TEK MP3
Yazan:
Tarih: C.tesi Kas. 19, 2011 11:04 am

CEVDET BAGCA - GÖC - TEK MP3
Yazan:
Tarih: Salı Kas. 01, 2011 1:03 am

Ünol Büyükgönünç Güzel Günler Görecegiz 1998
Yazan:
Tarih: Paz Ekim 30, 2011 2:44 am

Yunus Kamay Işçi Kardeşim FuLL Album
Yazan:
Tarih: Paz Ekim 30, 2011 1:09 am











KARDEŞ TÜRKÜLER  ©  2011     -     By Nâgihan
Bedava forum | ©phpBB | Bedava yardımlaşma forumu | Suistimalı göstermek | Cookies | Son tartışmalar