sinan (157)
| 157 Mesajlar - 48%
|
|
| Yazar | Mesaj |
---|
Mesaj Sayısı : 48
Puan : 111
Rep : 1
Doğum tarihi : 18/12/87
Kayıt tarihi : 20/06/11
Yaş : 36
Nerden : Antalya
İş/Hobiler : Muhasebe/Öğrenci | Konu: Zapatistalar Cuma Haz. 24, 2011 3:14 am | |
| “Beş yüz yıllık sömürü, birbirini deviren iktidar heveslileri ile bitmek bilmeyen ekonomik ve sosyal sorunlar arasında sıkışmış Mayaların bardaklarına sona damla düşmüştü. Taşıdıkarı, onlara sefalet getiren nedenin en son şekli neoliberalizme ve kendilerini yok sayan yönetime karşı açılan isyan bayrağıydı.” ZAPATİSTALAR 1 Ocak 1994’te Meksika’nın Chiapas eyaletinde Zapatista ayaklanması başladı. Ayaklanma EZLN tarafından hazırlanmıştı. Tarih olarak NAFTA’nın yürürlüğe girdiği gün seçilmişti. Ayaklananların kendilerine Zapatista demeleri ise Emiliano Zapata’nın yolunda yürüdüklerinin göstergesiydi. Ağızlarında üç sözcük vardı: “özgürlük, adalet, demokrasi”.“Biz mücadele ediyoruz; ama dünyayı kendimize benzetmek için değil, bu dünyada herkesin yeri olması gerektiğine ve insanlığın mutlu olmaya hakkı olduğuna inandığımız için mücadele ediyoruz.” Yardımcı Komutan Marcos Meksika’nın Chiapas eyaletindeki bu mücadele nedenlerini geçmişten getiriyor. SÖMÜRÜNÜN TARİHİ MEKSİKA Bugünkü Meksika topraklarında, Maya uygarlığının da aralarında bulunduğu büyük uygarlıklar M.S. 100-900 yıllarında yaşadı. 1325’te Aztekler diğerlerini de kapsayacak şekilde bir imparatorluk oluşturdu.. Bu uygarlıkların tümü ileri durumdaydı. 1517’de başlayan ve 1540’larda Meksika’nın neredeyse tamamının ele geçirilmesiyle sonuçlanan İspanyol yayılması, yerli uygarlıklara ölümcül bir darbe vurdu. Artık buraya verilen isim “Nueva Espaňa / Yeni İspanya” idi. Yeni İspanya topraklarının kuzey sınırı bir belirsizlik döneminden sonra, 1819 Adams Onís Antlaşması’yla kesin olarak çizildi ve bugünkü Texas, New Mexico ve California üzerindeki İspanyol egemenliği Amerika Birleşik Devletleri tarafından resmen tanındı. İspanya Veraset Savaşı sonrasında, hanedanla birlikte Yeni İspanya’daki politika da değişti; sömürge sistemi kurulması amaçlandı. Bununla beraber göçle gelen beyaz nüfus, etnik değişime yol açtı. Yerli-İber karışımı “Mestizo”lar nüfusa katıldı. Amerikan Bağımsızlık Savaşı ve Fransız İhtilalinin yayılan düşünceleri Meksika’da 1808’de bağımsızlık hareketlerini başlattı. Mücadelenin sonucu 1821’de yapılan Córdoba Antlaşması idi ve böylece İspanyol sömürge yönetimi yıkıldı; meşruti monarşi ilan edildi. Keyfi uygulamalar, iç çekişmeler ve sömürge kurumlarının ortadan kaldırılamaması, meşruti monarşinin ve daha sonra ilan edilen cumhuriyetin etkili olmasına imkân vermedi. Kötüleşen ekonomi ile birlikte bu ortamı fırsat bilen ABD, sınıra ilişkin dayatmalarına hız kazandırdı. Texas, 1836’da Meksika’dan koptu, 1845’te ABD’ye katıldı. Nisan 1846’da ise Meksika Savaşı çıktı. ABD’nin üstün geldiği savaş sonunda 1848 Guadalupe Hidalgo Antlaşması imzalandı; bugünkü New Mexico, Nevada, Arizona, California, Colorado, Utah ve Wyoming ABD’ye bırakıldı. Meksika Savaşı sonrasında liberal görüşler yayıldı ve reform dönemine girildi. Askerlerin ve din adamlarının ayrıcalıklarının kaldırılması, kilise topraklarının satışa çıkarılması sonrasında, reformlara yasal dayanak kazandıran ve özgürlükleri genişleten bir anayasanın yapılması, tutucuların büyük tepkisini çekti. 1858’de İspanya, İngiltere ve Fransa’nın desteklediği tutucular ile Amerika Birleşik Devletleri’nin desteklediği iç savaş patladı. Reform yanlılarınca kazanılan iç savaş sonrası Juárez 1861’de başkanlığa seçildi. Juárez’in mali sorunları çözmek için dış borçları iki yıllığına ertelemesini fırsat bilen Fransa, ABD’nin iç savaşta olmasından yararlanarak 1864’te İngiltere ve İspanya ile yönetimi “cezalandırmak” niyetiyle Meksika’yı kontrol altına aldı; fakat işgalci güçlere karşı zorlamalar üç yıl sonra Meksika’ya tekrar cumhuriyeti kavuşturdu. 1872’de Juárez’in ölmesinden sonra, Porfirio Díaz, askeri darbeyle başkanlığa geldi. Díaz, 1877’den 1880’e, 1884’ten 1910’a kadar ülkeyi yönetti. Dönemleri arasındaki dört senede ise görevde Díaz’ın gölge bir adamı başkanlık yaptı. Büyük toprak sahiplerinin ve kilisenin desteğini alan Díaz, bürokrasiyi de denetimi altına almasıyla ve özgürlükleri rafa kaldırmasıyla acımasız bir diktatör oldu. Geniş topraklı malikânelerin büyümesi, küçük çiftçilerin ve köylülerin topraklarını kaybetmesi karşılığında oluyordu. Bu ortamda borçlarından olayı çalışmak zorunda kalan “borç köleleri” ortaya çıktı. Öte yandan Díaz, yabancı sermayeyi ülkeye çekerek bütçeyi dengeledi. Ülkenin üst sınıflarına refah getirirken, bunu nüfusun çoğunluğunu oluşturan köylülerin sırtından yaptı. Gelir dağılımndaki dengesizlik adeta bir uçuruma dönüştü. Diktatörlüğe karşı gelen tepkilere de baskıların artmasıyla cevap verildi.1910’da Meksika’da kırsal yaşam sürdüren ailelerin %96’sının toprağı yoktu ve binden az sayıda olan güçlü toprak sahipleri, on iki milyonluk ülkede tarımsal kaynakları denetim alında bulunduruyordu. Ayrıca Díaz yönetiminin son zamanlarında Meksika nüfusunun %60’ı “borç kölesi”ydi. Yolsuzluk ve rüşvetin yaygın olduğu bu dönem, yoksulluk ve adaletsizlik içinde patlamayı bekleyen bir toplum oluşturdu. Meksika Devrimi’ne giden yol böyle açıldı. MEKSİKA DEVRİMİ Meksika’nın 19. yüzyılı genel hatlarıyla toprak reformu sorununa odaklanıyordu. İçerde sürekli mücadelelerin olması, adeta Meksika’nın bir türlü gelişme yoluna girememesine neden olmuştu. Kapitalistleşme süreci, Meksikalılarca değil, yabancı kredi ve yatırımlarla yürütülüyordu. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa, bu süreçte rol oynayan ve İspanya’nın misyonunu üstlenen yeni devletlerdi. Demiryolu yapımı, bankacılık, özellikle petrolü de içeren yeraltı kaynaklarına bu ülkelerin büyük yatırımları vardı. Para, Meksika’nın geleneksel tarım ürünleri olan mısır ve şeker kamışının yerine tümüyle pamuk, kenevir, kahve gibi sanayi ürünlerine eğilimi zorladı ve bunu başardı. Elbette bu dış etkenin içerde bir destekçisi vardı: Porfirio Díaz yönetimi. Díaz dönemi, baskının son derece yüksek olduğu yıllar olmuştur. Kanlı biçimde bastırılan grevler, yönetimi zor duruma düşürdü. Díaz, 1910’da demokratik başkanlık seçimine izin vereceğini açıkladı. Bu seçime aday olanlardan biri Francisco Madero, halk arasında geniş bir destek buldu. Göz ardı edilemeyecek bu destek karşısında Diáz yönetimi yeniden sertleşti; Madero tutuklandı. Ekim 1910’da Temsilciler Meclisi Díaz’ı tekrar başkan seçti. Madero hapisten kaçıp 20 Kasım’da halkı silahlı ayaklanmaya çağırdı. Coahuila eyaleti valisi Venustiano Carranza da ona katıldı. Bu ortamda kuzeyde Pancho Villa, güneyde Emiliano Zapata gibi önderler de bu hareketle birleşti ve orduyla çatıştı. Devrimcilerin ortak düşmanı Díaz’dı. Kazanılan başarılarla Díaz yönetimi çözüldü. Madero 6 Kasım 1911’de başkan seçildi. Fakat Madero, hem devrimcilerin hem de eski rejim yandaşlarının tepkisini çekti. Demokrasiyi getirmek isterken alt yapının da yenilenmesi gerekliliğini unutmuştu. Üstelik Madero, Díaz’ın ordusu ve bürokrasisi üzerinde herhangi bir değişiklik yapmamış, yönetime bu şekilde devam etmiştir. Gönülsüzlüğü ise, Zapata ve diğer devrimcilerle anlaşmaya yanaşmamasıyla göze çarpar. Zapata, ellerinden alınmış toprakların yerlilere hemen geri verilmesi isteğinin reddedilmesiyle Madero’ya karşı tavır aldı. Kuzeyde de Orozco aynı yolu benimsedi. 1913’te General Victoriano Huerta, Madero’yu devirdi ve yönetimi ele geçirdi. Bu yeni despotik yönetim ise Carranza’nın bir yıl içinde zorla yönetime gelmesiyle son buldu. Carranza yönetimi, malikâne yönetimine son veren, tarımda kapitalist kalkınmayı başlatan, topraksız köylere toprak kazandıran ve yabancı müdahalesini kırmayı amaçlayan adımlar attı. Hazırladığı yasada işçi hakları güvence altına alınıyor, Katolik Kilisesi ayrıcalıkları sınırlandırılıyordu. Muhaliflerini tasfiye eden Carranza, 1919’da da Zapata’yı öldürttü. Villa ise mücadeleyi bıraktı. Böylece yerel direnişler son buldu. Yine de Carranza’nın yönetimi fazla uzun sürmedi. Yandaşlarının desteğini yitirmesinin ardından 1920’de Obregon, yeni başkan oldu. EMILIANO ZAPATA Emiliano Zapata, Meksika Devrimi’nde ayaklanan önderlerden biriydi. Yaşadığı eyalet olan Morelos’taki diğer köyler gibi Zapata’nın köyü de yüzyıllardır tarımla varolmakta ve dışarıyla çok az bağlantı kurmaktaydı. Babasının ölümünden sonra çiftliğin sorumluluğunu üzerine alınca Zapata, kendisini köylülerle malikane sahipleri arasındaki çatışmaya girmiş buldu. Köy Savunma Komitesi’nde görev aldı. 1909’da komitenin başkanlığına seçildi. Toprak sahibiyle ekim alanı için görüşen köylüler olumsuz yanıt alınca, Zapata önderliğinde bu toprakları işgal ettiler. Bir süre sonra da Zapata, Díaz yönetimine karşı ayaklanma başlatan Madero’ya katıldı; fakat Madero, Morelos’ta kanun yoluyla toprak reformu yapacağı sözünü tutmayınca Zapata, muhalif bir tavır aldı. Zamanla Madero da Zapata’yı isyancı olarak görmeye başladı. Aslında Madero’nun tutucuların işine gelen davranışlarının nedeni, geldiği yerde yatıyordu: Meksika’nın en zengin toprak sahibi ailelerinden birinin oğluydu. Bu açıdan Madero’yla yaptığı ikinci görüşmede de sonuç alamayan Zapata, Ayala Planı’nı açıkladı. Bu plana göre, Madero, devrimin hedeflerini yerine getiremeyecekti, devrimin yeniden canlandırılması ve seçimler için elverişli ortam hazırlanıncaya kadar geçici bir başkan atanması, büyük toprak sahiplerinin çiftliklerinin 1/3’ünün tazminat ödenerek kamulaştırılması, bunu kabul etmeyenlerin çiftliklerine zorla el konulması öngörülüyordu. Madero’dan sonra 1913’te yönetimi ele geçiren ve toprak sahiplerine dayanan Huerta hükümeti doğal olarak Zapata’yla uzlaşamadı. Bu yönetimin askeri müdahalesi de bir etkinlik göstermedi. Amerika Birleşik Devletleri’nin müdahalesiyle Huerta devrilince liberal Carranza ve Obregon ile köylü devrimciler Zapata ve Pancho Villa karşı karşıya geldiler. Zapata-Villa cephesi, bir ara Meksiko’yu denetim altına aldı; fakat Amerika Birleşik Devletleri desteğini arkasına alan Carranza karşısında fazla direnemediler. Meksiko’daki kısa süreli zaferle, Zapata, toprak dağıtımı amacıyla toprak komisyonları kurdu. İç savaşın devam ettiği bu dönemde Villa, Ayala Planı’nı kabul etti. 1919’da ise bir kumpas kurularak Zapata öldürüldü. Yirminci yüzyılın ilk büyük köylü hareketinin lideri olarak anılan Zapata, böylece tarihte Meksika Devriminin bir kahramanı olarak yerini aldı. BELİNİ DOĞRULTAMAYAN MEKSİKA Meksika Devrimi’nden sonra başa gelen Obregon, anayasanın öngördüğü reformların uygulanmasını sağladı. Köylüye toprak dağıtımı başladı. İşçi sendikalarına destek verildi, eğitim yaygınlaştırıldı. Obregon’dan sonra yönetime gelen Calles, aynı çizgiyi sürdürmekle beraber petrol sanayisini ulusal çıkar çerçevesine sığdırdı, kilisenin gücünü kırmaya çalıştı. Fakat 1930’a doğru bu uygulamalar hız kesti. Öte yandan Calles, PRI ’da (Kurumsal Devrimci Parti) nüfuzlu askeri-siyasal çevrelerle işçi ve köylü önderlerini buluşturdu. 1930’da göreve gelen Lázaro Cárdenas ise Meksika ekonomisinin bağımsızlaşması yolunda çok önemli adımlar attı. Toprak dağıtımını hızlandırdı ve köylülerin ortak toprak (ejido) çerçevesinde örgütlenmesini sağladı. Bir sisteme sahip olmayan işçi örgütlerinin Meksika İşçi Konfederasyonu (CTM - Confederación de Trabajadores de México) kapsamında birleşmelerinin adımını attı. Yabancı petrol şirketlerini millileştirdi ve yabancıların denetimindeki demiryollarına el koydu. Cárdenas, 1911’de 15 yaşındayken Madero’nun saflarına katılmıştı. 1930’da yönetime geldiğinde Zapata’nın hayalini, toprak reformunu gerçekleştirdi. Bu, dünyada çok geniş çapta yapılan toprak reformlarından biriydi. Bu dönemde Meksikalıların hayat standardı yükseldi; fakat Cárdenas’ın halefleri, onun kadar idealist olmadı. 1940’larda başlayan sağa kayış, II. Dünya Savaşı’ndan sonra sanayileşme ve kentleşmeyle devam ederken, 1960’larda çok hızlı nüfus artıyla birlikte Meksika, muazzam ekonomik ve sosyal sorunlarla yüzleşti. 1977’de başlayan José López Portillo dönemi, sermayenin çıkarlarını ön plana alan, işçi sınıfını sindirmeyi hedefleyen bir programa sahipti. Yeni petrol yataklarının bulunması ve petrol fiyatlarının artacağı beklentisi, sınırsız borçlanmayı ve ithalat artışını getirdi. Fakat petrol fiyatlarının düşüşü ve enflasyon, 1982’de bir bunalım doğurdu. 1982’de başkan olan Miguel de la Madrid ile birlikte neoliberal politikalar da uygulanmaya başlandı. Ekonominin son derece zayıfladığı bir döneme girildi. Öyle ki, asgari ücret %42 düştü. 1989’da şaibeli olarak başa gelen Carlos Salinas de Gortari ile neoliberal politikalar sağlam bir temele oturtuldu. Artık Amerika Birleşik Devletleri desteği vardı. Ülke yabancı sermayeye açıldı, özelleştirmeler başladı, devlet ekonomiden çekildi. Salinas döneminin önemli bir icraatı ise 1917 Anayasası’nda toprak reformunu öngören 27. maddenin yürürlükten kaldırılmasıdır. |
| | |
Mesaj Sayısı : 48
Puan : 111
Rep : 1
Doğum tarihi : 18/12/87
Kayıt tarihi : 20/06/11
Yaş : 36
Nerden : Antalya
İş/Hobiler : Muhasebe/Öğrenci | Konu: NAFTA VE CHIAPAS Cuma Haz. 24, 2011 3:15 am | |
| Meksika ekonomisi, NAFTA (North American Free Trade Agreement / Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması) üyeliği ile esas ve kalıcı darbeyi yedi. Kanada, Amerika Birleşik Devletleri ve Meksika arasında yapılan anlaşma, üç ülke arasındaki gümrüklerin ve diğer ticaret engellerinin kaldırılmasını ve böylece ticaret, hizmet ve sermaye akışının hızlandırılmasını hedefliyordu. Fakat daha önceki neoliberal politikalarla büyüme(!) kaydeden Meksika, NAFTA bir yılını doldurmadan krizin içine düştü. Aralık 1994’te 1980’lerden bu yana en büyük çöküntüyü yaşadı. NAFTA’nın ulusal sanayii destekleme imkanını ortadan kaldırması, Meksika gibi dış ortamda mücadele edemeyecek olan bir devleti bunalıma sürükledi. Oysa NAFTA’yla gelen vaatler iş imkanlarının doğacağı, Meksika’dan Amerika Birleşik Devletleri’ne göç akımının duracağı yönündeydi. İlkin neoliberal politikalarla görünürde bir iyileşme sağlanmış, daha sonra 1988’de IMF reçeteleriyle yük daha da artmış ve NAFTA da bu anlamda en öldürücü darbe olmuştur. Meksika’nın güneydoğusunda yer alan Chiapas eyaleti de, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumdan ve süreçten etkilendi. Chiapas, Maya kökenli yerlilerin yaşadığı bir bölgedir. 74.211km2’lik yüzölçümüne sahip olan eyalet, Meksika’nın temel gıda maddesi mısırın üretiminde üçüncü, petrolde ikinci ve kahvede birinci sırada yer alıyor. Chiapas, ihracatının karşılığını ekonomik açıdan kendine yetme olarak bile alamıyor. Bu topraklarda çalışan köylülerin sadece %18,4’ünün evinde su var, %2 ise, elektriği olanların oranı. Bununla beraber bölge halkı hükümet baskısı altında ve demokratik süreçten yoksun yaşıyor. Yerlilerin bu durumu, PRI’nın politikaları ve bu politikalardan istifade eden Mestizolar’la daha da kötüleşiyor. ZAPATİSTA AYAKLANMASI 1970’lerde çözülen Maoist FLN (Front for National Liberation / Ulusal Kurtuluş Gücü) örgütünden on kişi, 1982’de Chiapas’a gitti. Che Guevera tarzı bir devrimci örgüt kurma amacında olan bu gerillalar yerli dilini bilmediklerinden bölgeye yabancılaştılar ve sonrasında dağıldılar. Fakat bu gerillalardan bir olan Marcos, Chiapas’ta kaldı. EZLN (Ejercito Zapatista de Liberacion Nacional / Zapatista Ulusal Kurtuluş Ordusu) 1983’te kuruldu. Marcos’un çabaları sonucu 1990’larda hükümetin habersiz olduğu silahlı bir köylü örgütü vardı. EZLN, sesini 1 Ocak 1994’te duyurdu. Zapatista ayaklanması, Sen Cristobal de Las Casas’taki askeri tesislere saldırıyla başladı. Aynı gün NAFTA yürürlüğe girmişti. “Ya Basta! / Yeter Artık!” sloganıyla baş gösteren ayaklanma on iki gün sürdü. Hükümetle ateşkes yapıldığında yaklaşık on iki bin Zapatista üç şehri; Margarita, Ocausinco ve Sen Cristobal de Las Casas’ı kontrol altına almıştı. Meksika ordusunun saldırıya karşılık vermesiyle yüz kırk beş kişi öldü, yüzlerce kişi yaralandı. Daha sonra barış görüşmeleri yapıldı; fakat Zapatista toplulukları hükümetin önerisini reddetti. Durgunluk on bir ay sürdü ve gerginlik tekrar tırmandı. Meksika Kongresi diyalog zemini için Uzlaşma ve Derhal Barış Kanunu’nu çıkardı. Aynı adı alan komisyon da görüşmelere yeniden başlamakla görevlendirildi. San Andres görüşmeleri sırasında yerli hakları ve kültürü konusunda Ulusal Reform Antlaşması imzalandı. Bu ilk adım hükümetin sertleşen politikasıyla gelişemedi. Bu arada “Neoliberalizme Karşı I. Kıtalararası Buluşma” Chiapas’ta kırk iki ülkeden beş bini aşkın temsilcinin katılımıyla gerçekleşti. Hükümet, Uyum ve Barış Komisyonu ile EZLN arasındaki süreç olumlu noktalanmadı.Bununla birlikte egemen siyasi nüfuzun yumuşamayı kabul etmemesi iki suikastle açığa çıkıyordu. PRI içinde demokratik reformları savunan ve muhalefetle ilişkileri geliştirme yanlısı olan iki politikacı, Luis Donaldo Colosio Mart 1994, José Francisco Ruiz Massieu ise aynı yılın eylül ayında öldürüldü. Bu cinayetlerin arkasında PRI olduğundan şüphelenildi. Salinas’ın altı yıllık başkanlığından sonra Aralık 1994’te yerine Ernesto Zedillo Ponce de León geçti. Zedillo, çöküşe doğru giden ekonomiye devalüasyonla müdahele etmek istedi. Fakat ekonomi politikasının zayıflığı, pesonun önce %12, daha sonra %50 değer kaybetmesine yol açtı. Bununla birlikte Zedillo, Chiapas politikasını da sertleştirdi ve Marcos’u terörist ilan etti. Dahası, ayaklananları “ne yerli ne Chiapaslı bir avuç gerilla tarafından yoldan çıkarılmış yoksul köylüler” olarak niteledi. Ardından orduyu üzerlerine gönderdi. Zedillo döneminde ordu, Chiapas’ta sivilleri hedef alan düşük yoğunluklu savaş stratejisi izledi. Bu yöntem Salinas tarafından da benimsenmişti. Askeri harekatlarda 1998’de Acteal’da kırk beş, 1999’da San Cristobal’de ise dört kişi öldü. Öte yandan, eski başkan Carlos Salinas’ın kardeşi Raúl Salinas, Ruiz Massieu cinayetiyle ilişkisinin kanıtlanması sonucu, Ocak 1999’da elli yıl hapse mahkum edildi. Göreve geldiğinde reformlardan söz eden Zedillo, bu konuya çok itinalı yaklaştı. Ancak Kongre’de ve uluslararası alanda oluşan baskı havası PRI’yı bir dizi değişiklik yapmaya itti. Bu değişikliklerden biri, vatandaşların valiyi ve kent meclisi üyelerini seçmelerine olanak tanıyordu. 1997’de PRI, yapmak durumunda kaldığı bu değişiklikten darbe yedi, başkentin valiliğini muhalefetteki PRD’nin (Partido Revolucionario Democratico / Devrimci Demokratik Parti) adayı kazandı. Diğer yandan Zapatista hareketi, sesini gür bir şekilde duyurmuştu. Ülke içindeki yardımlar toplanıp Chiapas’a gönderilirken dünyanın çeşitli yerlerinde (Avrupa, Latin Amerika, ABD, Avustralya) destek gösterileri ve eylemler yapıldı. 1997 seçimlerindeki değişim, Aralık 2000’deki başkanlık yarışında kendini gösterdi. PRI’nın yetmiş bir yıllık saltanatı sona erdi. Yeni başkan Vicente Fox idi. Göreve gelince ilk olarak Zapatista topluluklarının yaşadıkları bölgelerden orduyu çekmek ve parlamentoya “yerli halkları yasa tasarısı”nı sunmak oldu. Bu tasarı onaylandı ve 15 Ağustos 2001’de yürürlüğe girdi. Fakat yine de ekonomik yönelim anlamında Fox’un, kendinden öncekilerden pek de farklı olmadığı görülüyor. EZiLENLER Direnişin Farklılığı Zapatista hareketini incelediğimizde, kendisinden önceki sol gerilla oluşumlarından daha farklı özelliklere sahip olduğunu görüyoruz. İlk olarak Zapatistaların iktidarı ele geçirme gibi bir hedefleri yok. Yönetimi devirip kendi sistemini oturtma gibi bir amacı olmayan Chiapas isyancıları, yerli Maya kimliğinin tanınması ve özerklik isteğiyle yola çıkıyorlar. Amaçlarından biri yeni bir siyasal kültür yaratmak. EZLN, iktidar isteğinin olmamasıyla birlikte, kendi içinde de geniş katılımlı bir demokratik düzen uyguluyor. Bünyesindeki tüm topluluklar fikirlerini temsilcileri aracılığıyla iletiyor ve böylece tüm kararlar bir bütünlük arzediyor. Bu doğrultuda, Zapatistaların özerklik talepleri ortaya çıkıyor. Çünkü yerli halk, (beş yüzyıl önce elinden alınmış) kendi toprağını istiyor ve bu toprak üzerinde yaşamayı, kendi geçimini sağlamayı arzuluyor. Bu bağlamda, yerli haklarının tanınması, toplumsal egemenlik, bu egemenliğin serbest seçimi ve kararlaştırılması ile eşitlik ve egemenlik önerilerinin hazırlanabilmesi; yani özgürlük, adalet ve demokrasi, EZLN’nin bir başka sloganı oluyor. Öte yandan Zapatista hareketinin kendini ifade ederken kullandığı yöntem de değişik ve ilginç. Öyle ki, Chiapas’ın isyancıları farklı bir dil kullanıyor. Getirdikleri, politik dil yerine şiir, felsefe ağırlıklı geniş sınırlı bir dil. Söylemlerindeki romantizmi büyük oranda Marcos’a borçlular. “Yardımcı komutan”, ironik-mizahi anlatımıyla dikkat çekiyor. Söylemek istediklerini farklı araçlar kullanarak ortaya koyabiliyorlar.Bu dili kullanırken, EZLN görsel olarak da bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Tüm üyeler kar maskeli. Dışardan bakıldığında sadece gözleri görünen insanlar olarak duruyorlar. Tanınmıyorlar ve ayırt edici özellikleri olmuyor. Bu tarz her zaman (fotoğrafta, hükümet yetkilileriyle görüşürken v.s.) devam ediyor. Bunu belki de en iyi Marcos dile getiriyor:“Mücadele ve savaş bizi kahramanlaştırdı. İsimlerimizle, eylemlerimizle yerliler arasında kahramanlaştık. Biz EZLN’nin ve kendimizin yüceltilmesini, isimlerimizin, yüzlerimizin tanınmasını istemiyoruz. Çünkü barış ve demokrasi sağlandığında, bizler maskelerimizi çıkarıp halkın arasına karıştığımızda onlarla eşit sivil yurttaş olarak beraber olmak istiyoruz. Kahramanlığımız, isimlerimiz ve yüzümüz bir ayrıcalık oluşturmasın diye maske takıyoruz.”Yine Marcos’un bir diğer kar maskesi çıkarımı şöyle: “Evet, kar maskeleri var; çünkü bunlar Zapatistalar’ın sembolü. Kar maskeleri, kendi yüzlerini gösterdiklerinde hükümetin onları görmediğine işaret ediyor. Ne kar maskesine ne silaha gerek kalmaması için Zapatistalar’ın diğer yurttaşlar gibi siyaset yapmasına olanak sağlansın. (…)” Öte yandan, EZLN, geçmişte uyuşturucu kaçakçılığının çok yoğun olarak yapıldığı bir bölgede üslenmesine karşın bir kez bile uyuşturucu ticaretiyle birlikte anılmadı. Üstelik ticaretin yapılmasına engel bile oldu.EZLN’nin farklı oluşu iletişiminde ve dünyayla irtibatında da kendini gösteriyor. Zapatistalar interneti çok iyi kullanıyorlar ve bu ağ üzerinde oldukça etkililer. İletişimin önemini bilen Marcos, bunun baskıcı rejimler için endişe verici olduğunu biliyor. EZLN bildirileri tüm dünyaya ulaştırılıyor. Zapatistalar, dünyanın birçok yerindeki oluşumlarla bağlantı kurdular. Bu ise, Zapatista hareketinin küresel bir özelliğinin olmasıyla, yani neoliberalizme karşı duruşuyla ortaya çıktı. Neoliberalizm Karşıtlığı EZLN’nin neoliberalizm karşıtlığı, Chiapas’ın mahvolma sebebinin bu tür politikalar olduğu görüşünden doğuyor. Neoliberalizm “Yeni Dünya Düzeni”yle birlikte gelen kavramlardan biri. Bu yolla gümrük vergisi gibi korumacı önlemler uygulama alanlarını yitiriyor ve çok hızlı olan sermaye hareketleri sınır tanımıyor. Sermayenin aniden yer değiştirmesi, bıraktığı yerin ekonomik anlamda alt üst olmasına neden oluyor. Bu durum gelişmesini tamamlayamamış ekonomiler içinse tam bir felaket demek. Zapatistaların neoliberalizm karşıtlığı da bu sürecin işlemesine başkaldırılarında kendisini buluyor. Bu açıdan, yerel özelliklere sahip olan ayaklanma, nedeni küresel oluğu için kendi bölgesini aşıyor. Ayaklanmanın NAFTA’nın yürürlüğe girdiği tarih olan 1 Ocak 1994’te başlamasını ve ayaklananların “Ya Basta! / Artık Yeter!” sloganıyla ortaya çıkmalarını dikkate almak, Zapatistaların neyin karşısında olduklarını kavramada kolaylık sağlar. Nitekim NAFTA, Meksika ekonomisini olduğundan daha kötü bir duruma getirdi. Ülke, NAFTA’ya girişinden bir yıl sonra elli milyar dolar yardım almasına rağmen bununla borçlarının faizini bile ödeyemedi. Meksika’da 1995’in ilk altı ayında sekiz yüz bin kişi işinden oldu. Marcos da üçüncü dünya savaşını kapitalizm-sosyalizm arasındaki mücadele olarak niteledikten sonra, dördüncü dünya savaşının büyük finans şirketleri arasında yaşandığını belirtiyor. Neoliberal politikaların Meksika’daki uygulamalarına isyan bayrağı açan Zapatistalar, 1996’da Chiapas’ta ve 1997’de İspanya’da “Neoliberalizme Karşı İnsanlık İçin Buluşma”ları düzenlediler. Davet ettikleri uluslararası sivil toplum yöneticileri konferanslar sonucu kendi hareketlerini dünya dayanışma ağıyla birleştirmeye başladılar. Tüm bunlar bize bir şeyi hatırlatıyor; tarih halen yazılıyor.. |
| | | |
1 sayfadaki 1 sayfası | | | Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
İstatistikler - Top 10 |
---|
En Çok Yazan | Yeni Konu / Mesaj | Kullanıcı AdıMesajları | Konu | Tarih | Yazan | | sinan (157)
| 157 Mesajlar - 48%
|
| |
|