Mesaj Sayısı : 48
Puan : 111
Rep : 1
Doğum tarihi : 18/12/87
Kayıt tarihi : 20/06/11
Yaş : 36
Nerden : Antalya
İş/Hobiler : Muhasebe/Öğrenci | Konu: Sosyalist Kadın mı, O da Ne? Salı Haz. 21, 2011 7:55 pm | |
| Yine erkek erkeğe/ “Sosyalist Kadın mı, o da ne?”
Aramızda böyle bir soru soranımızın artık bulunmadığını ümit ediyoruz. Yoksa bulunuyor mu? Biz devrimci erkeklerin 'Sosyalist Kadın' dergisiyle tanışıklığı onu gazete ilanlarında görmekten ibaret olmasa gerek. Öyle değil mi?
Erkek erkeğe konuşmaya devam ediyoruz. Bu kez konumuz 'Sosyalist Kadın' dergisi ve sorunumuz ise devrimci erkeğin bu dergiyle ilişkilenme tarzı olsun. Sosyalist Kadın'ın 2. sayısı çıktı. Derginin yayın hayatına başlamasından bu yana aylar geçmesine rağmen henüz okuyacak zaman bulamadığını söyleyenlerimiz, bu sözlerine gerçekten inanıp inanmadıklarının sorulmaya muhtaç olduğunu bilmeliler. Neden okuma zahmetine katlanmıyoruz? Böylece erkek egemenliğimizle en barışık bir devrimci varoluş yolunu tutmakta ısrar etmiş olmuyor muyuz? Peki ya okuyanlarımız? Eğip bükmeyelim; dergiyi okurken, kadınların elinden çıkma bir iş olduğu için gözümüz erkekçe bir refleksle eksiklik ve yanlışlık arıyor. Dergide erkek egemenliğine karşı yazılanları da üzerimize alınmaya pek istekli değiliz. Fakat kendi devrimciliğimizi yeniden üretmek, komünist kişiliğimizi geliştirmek için kadın kurtuluş hareketinin birikiminden, sosyalist kadın aydınlanmasından öğrenmeye ihtiyacımız var. Erkek egemen özelliklerimizi tanımlamada ve kendimizle mücadeleye tutuşmada Sosyalist Kadın'dan yararlanabiliriz. Elbette onu zihniyette ve davranışta 'erk'ekliğimizi red bilincine ve cesaretine sahip bir gözle okur, düşünsel ve pratik özeleştirinin itici bir gücü olarak kavrarsak...
Ama önce, “'erk'ekliği red” kavramını gördüğümüz yerde “Ne yani, tran****üel mi olalım” gibi bir erkek bayağılığına başvurmayacağız. Ya da, “Biyolojik varlığımızı red mi edelim” diyerek meseleyi savuşturmaya kalkışmayacağız. Sorun gayet açık: Erkek egemen varoluş tarzımızla, bunun dolaylı ve dolaysız biçimleriyle mücadeleyi tartışmalıyız. Sosyalist Kadın'ı bu amaçla okumayı önemsemeliyiz.
“Siyasetteki erkek egemenliği” Sosyalist Kadın'ın eleştiri oklarına hedef oluyor mesela. Bunu okuduğumuzda, dönüp devrimci siyasetteki erkek egemenliğimize bakıyor muyuz? Dergi, Marksizm iddialı politik partilerde cinsiyet kotasını tartışırken ve 50/50 eşitlik ilkesinin hedeflenmesi gerektiğini vurgularken, bizim aklımızdan neler geçiyor? Bir “evet” ışığı mı yanıyor, yoksa politik tekelimizin sarsılacağı korkusuyla imkansızlık bahaneleri mi beliriyor? Bir başka örnek: Kentlerin esasen cinsimizin kullanımına göre inşa edildiği “kör köşeleri, sağır duvarları olmayan güvenli mekanlar” gibi özgün kadın taleplerinin ne kadar önemli olduğu çoğumuzun aklına gelmemiştir muhtemelen. Erkek kentin bize sunduğu ayrıcalıklardan yararlanarak yaşamaya alışmışız ne de olsa.
Sosyalist Kadın, “inceltilmiş erkek egemen çizginin devrimci siyasetteki halleri”nden söz ediyor. Öyle hemen sağa sola bakmayalım. Bunu bize de söylüyor. “İnceltilmiş” kelimesini ruh inceliği türü bir iltifat olarak algılamıyoruz, değil mi? Dergi şöyle yazıyor: “Proletarya dendiğinde ilk akla gelenin erkekler olması bir tesadüf değildir. Her zaman kızıl bayrak erkeğin elindedir. Dünyayı zincirlerinden kurtaracak proleterler de erkektir.” Gerçekten genellikle böyle canlanmıyor mı kafamızda?
“Emekçi kadın hareketi, sömürü ilişkilerinden çıkarı olan kadınlarla değil, aynı sınıfa mensup erkek emekçi kardeşleriyle birleşmekten yanadır.” Doğru mu? İlk bakışta birçoğumuza doğru geliyor. Ama hayır; kadın sorununu sınıf sorununa indirgeyen bu inceltilmiş erkek egemen teori dergide eleştiriliyor. Bakalım ne deniyor: “Kadınların özgürleşme mücadelesini ezilen, sömürülen sınıfların, işçi sınıfının toplumsal kurtuluş mücadelesi ile eşitlemek, bu alandaki güncel görevlerden kaçmak anlamına gelir.” Kadının kurtuluşu için devrimci kadın bilincini kuşanarak mücadele etme zorunluluğunun altı çiziliyor ve devam ediliyor: “Bu zorundalık onu (kadın), sermayeye karşı mücadelede aynı sınıfa mensup erkeklerle yan yana getirerek egemenliği ve ayrıcalıklarına karşı mücadele söz konusu olduğunda ise sınıf kardeşleri de dahil tüm erkeklerle karşı karşıya getirir.”
Aman tanrım, sınıf kardeşleriyle de karşı karşıya! Yani evet, devrimci erkeğe karşı da mücadele. Kadının kurtuluşu onun bugünkü bağımsız eylemiyle ve cinsimizin bütününe karşı mücadelesiyle ilişkisinde koparıp sosyalizme havale etmek, işçi sınıfının kurtuluşuyla eşitlemek, erkek devrimcinin görüş açısına uygun düşüyor. Çünkü devrimci kadınların, sürekli bizimle el ele vermek yerine, bir yandan da geleneksel ayrıcalıklarımıza bugünden başkaldırmalarından korkuya kapılıyoruz. Ve çünkü inceltilmiş 'erk'ekliğimizle yüzleşmenin, “devrimci” erkek egemenliğimizle savaşmanın bir görev olarak önümüzde belirmesi işimize gelmeyebilir. Bazen karşı saldırıya geçiyoruz: “Feminist mi oluyorsunuz?” Oysa bu ne bayat bir erkek egemen refleks! Sosyalist Kadın bu refleksi de çözümlüyor ve yanıtlıyor.
'Erk'ekliğimizle mücadeleye girmeyi, öğretilmiş cinsiyet özelliklerimizden silkinmeyi görev sayıyor muyuz? Komünist dünya görüşümüz bunu görev saymamız gerektiğini işaret ediyor. O halde, Sosyalist Kadın dergisini kendimize doğrultacağımız hem yıkıcı hem de kurucu bir silah gibi kullanmayı dert etmeliyiz. Kadın devrimi mücadelesinin izini sürmeli, onun ışığıyla aydınlanmalıyız.
“Kadınlar özneleştikleri, özgürleştikleri, kadın devrimi yolunda sarsılmaz bir iradeyle ilerledikleri oranda, erkeğin insanlaşmasının yolu da açılacaktır” diyor, Sosyalist Kadın. Peki; erkek insan değil mi ki erkeğin insanlaşmasından bahsediyor? Erkekçe bir komplekse kapılmadan yaklaşacaksak, bu sorunun yanıtı da Sosyalist Kadın sayfalarında bize göz kırpıyor.
|
|