Mesaj Sayısı : 48
Puan : 111
Rep : 1
Doğum tarihi : 18/12/87
Kayıt tarihi : 20/06/11
Yaş : 36
Nerden : Antalya
İş/Hobiler : Muhasebe/Öğrenci | Konu: Fransa’da 1968 Mayıs-Haziran Isyanı Salı Haz. 21, 2011 7:51 pm | |
| Fransa’daki Mayıs-Haziran olayları, pekçok kişinin anarşizmin artık ölü bir hareket olduğunu yazmasının ardından anarşizmi yeniden radikal manzaranın içine yerleştirdi. On milyonlarca insanın bu isyanı, mütevazi bir başlangıçtan serpilip genişledi. Vietnam Savaşı karşıtı eylemler nedeniyle Paris’teki Nanterre üniversitesi yetkililerince okuldan atılan (Daniel Cohn-Bendit’in de aralarında bulunduğu) bir grup anarşist derhal bir protesto gösterisilerin düzenlenmesi için çağrısında bulundular. 80 kadar polisin gelmesi, çatışmaya katılmak ve polisi üniversite dışına çıkarmak maksadıyla dersleri terk eden öğrencileri öfkealevlendirdi. Bu destekle canlanan anarşistler idare binasını ele geçirdiler ve büyük bir açık oturum düzenlediler. İşgal yayıldı, Nanterre polis tarafından ablukaya alındı ve otoriteler üniversiteyi yetkililerce kapatıldıtılar. Ertesi gün Nanterre öğrencileri, Paris’in merkezindeki Sorbonne Üniversitesinde toplandılar. Sürekli polis baskısı ve 500′den fazla kişinin tutuklanması, insanların kızgınlığının beş saat süren bir sokak çatışmasına dönüşmesine neden oldu. Polisler, yoldan geçenlere bile jop ve göz yaşartıcı bombalarla saldırdılar. Gösterilerin tamamen yasaklanması ve Sorbonne’un kapatılması binlerce öğrenciyi sokaklara döktü. Artan polis şiddeti ilk barikatların kurulmasına yol açtı. Gazeteci Jean Jacques Lebel, gece [saat] 1′de şunları bildiriyordu; “aslında binlerce insan barikatların oluşturulmasına yardım etti … kadınlar, işçiler, yoldan geçenler, pijamaları içindeki insanlar, taş, odun ve demir taşımak üzere bir insan zinciri oluşturmuştular”. Bütün bir gece boyunca süren çatışmalarda 350 polis yaralandı. 7 Mayıs’ta polise karşı [düzenlenen] 50.000 kişilik protesto yürüyüşü, Latin Quarter’in dar caddelerinde gün boyunca süren çatışmalara dönüştü. Polisin göz yaşartıcı bombalarına molotof kokteylleri ve “Yaşasın Paris Komünü!” sloganları ile cevap verildi. 10 Mayıs’a gelindiğinde, devam edentmekte olan kitlesel gösteriler Eğitim Bakanını göstericilerle müzarekerelere başlamtnaya zorladı. Ama sokaklarda 60 barikat kurulmuştu ve genç işçiler öğrencilere katılıyordu. Sendikalar polis şiddetini kınadılar. 13 Mayıs’ta, bir milyon kişi Paris sokaklarında olmak üzere, bütün Fransa’da büyük gösteriler düzenlendi. Bu kitlesel protestolarla karşılaşan polis Latin Quarter’ı boşalttı. Öğrenciler Sorbonne’ı ele geçirdiler ve mücadeleyi yaymak amacıyla kitlesel bir oturum [mass assembly] düzenlediler. İşgaller, kısa sürede tüm Fransız üniversitelerine yayıldı. Sorbonne’dan adeta bir propaganda, broşür, bildiri, telgraf ve poster seli akıyordu. Tüm duvarlara “Herşey mümkün”, “Gerçekçi Ol, İmkansızı İste”, “Ölü Zamanları Olmayan Bir YaşamHayat” ve “Yasaklamak Yasaktır” gibi sloganlar yazılmıştı. “Tüm İktidar Hayal Gücüne” gibi sloganlar herkesin ağzında dolaşıyordu. Murray Bookchin’in dikkat çektiği üzere, “bugün devrimin itici güçleri … artık basitçe kıtlık ve maddi gereksinimler değildir, ama aynı zamanda da günlük yaşamınhayatın kalitesi [gibi şeylerdir], …. [yani insanların] kendi kaderlerini kendilerinin kontrol etmeye girişmeleri [gibi şeylerdir]” (Kıtlık Ötesi AnarşizmPost-Scarcity Anarchism, s. 166249-50). O günlerin en ünlü sloganların çoğu Durumcu [Situationist] kökenliydikaynaklıydı. Durumcu Enternasyonali, 1957′de küçük bir grup muhalif radikal ve sanatçı tarafından kurulmuştu. (Eğer kendine özgüanlaşılmaz dili çözülürse) modern kapitalist toplumun oldukça ayrıntılı ve tutarlı bir analizini; ve bunun yerine yeni, daha özgür bir [toplumun] nasıl geçirileceği hakkında [düşünceler] geliştirmişlerdi. Onlara göre, herkesin, her şeyin, her duygu ve ilişkinin bir **** haline geldiği tüketim ekonomisinin hakimiyeti altındaki modern yaşam, yaşamaktan ziyade varlığını sürdürmekten ibaretti. İnsanlar artık basitçe yabancılaştırılmış üreticiler değil, aynı zamanda yabancılaştırılmış tüketicilerdi. Bu tip bir toplumu “GösteriDehşetli Manzara” [Spectacle] olarak tanımlıyorlardı. Yaşamın bizzat kendisi çalınmıştı, ve bu nedenle devrim yaşamın yeniden yaratılması anlamına geliyordu. Devrimci değişimin alanı artık sadece işyerleri değildi, günlük varoluştu [yaşamdı]: “Açık bir şekilde gündelik yaşama değinmeksizin, aşkın nasıl yıkıcı [devrimci] ve –sınırlamakısıtları reddetmenin nasıl olumlu olduğunu anlamaksızın, devrimden ve sınıf mücadelesinden bahsedenler insanlar, ağızlarında cesetler taşıyan insanlardır” (Clifford Harper’ın alıntısı, Anarşi: Tasvir Edici Bir Rehber, s. 153). Politikaları Paris olaylarını etkileyen diğer pek çok grup gibi, durumcular da şunu söylüyordu: “işçi konseyleri tek çözümdür. Diğer bütün devrimci mücadele biçimleri, başlangıçta hedeflediklerinin tam zıttıyla bir şekilde sonuçlanmıştır” (Clifford Harper’ın alıntısı, Op.Cit., s. 149). Bu konseyler, özyönetimli olacak ve “devrimci” bir partinin iktidarı ele geçirmesinin araçları olmayacaklardır. Anarşist Noire et Rouge ve liberter sosyalist Socialisme ou Barbarie gibi [Durumcuların] tabandan yükselen özyönetimli bir devrime verdikleri desteğin de Mayıs olayları ilve onun esinlendirdiği düşüncelere büyük etkisi vardı. 14 Mayıs’ta Sud-Aviation işçileri, yöneticileri bürolarına kitleyerek fabrikayı işgal ettiler. Ertesi gün onları Cleon-Renault, Lockhead-Beauvais ve Mucel-Orleans fabrikaları takip ettiler. Aynı gece Paris’teki Ulusal Tiyatro kitlesel oturumlar için daimi meclis haline getirilmek yapılmak amacıyla ele geçirildi. Sonra, Fransa’nın en büyük fabrikası olan Renault-Billancourt işgal edildi. Süresiz grev ilan etme kararları, genellikle sendika görevlilerine danışılmadan işçiler tarafından alındı. 17 Mayıs’a gelindiğinde itibariyle, Paris’teki yüzlerce Paris fabrikası işçilerinin eline geçmişti. 19 Mayıs’ı takip eden haftasonu 122 fabrika işgaline tanıklık etti oldu. 20 Mayıs’a gelindiğinde grev genelleşmişti ve altı milyon insanı kapsamaktaydı. Basın işçileri medya [haber] takibinin TV ve radyo tekellerine bırakılmasını arzulamadıklarını bildirerek, ve basın “görevi olduğu üzere nesnel bilgi sağlama rolünü yerine getirdiği” sürece günlük bir gazeteleri çıkarmaya karar verdilerk üzere anlaştılar. Bazı durumlarda, basın sektörü işçileri, gazetenin basılmasından önce başlıkların veya makalelerin değiştirilmesinde ısrar ettiler. Bu özellikle sağ eğilimli ‘Le Figaro’ ve ‘La Nation’ gibi gazetelerde yaşandı. Renault’un işgali ile beraber, Sorbonne işgalcileri hemen Renault grevcileriyle buluşmak birleşmek için hazırlık yaptlandılar; anarşist siyah ve kırmızı bayrakların ardında 4.000 öğrenci işgal edilmiş fabrikaya doğru ilerlediyöneldiler. Devlet, patronlar, sendikalar ve Komünist Parti işte şimdi en kötü karabasanları ile karşı karşıyaydı: –işçi-öğrenci ittifakı. Onbinlerce yedek polis harekete geçirildi ve çılgına dönenkendilerini kaybetmiş sendika temsilcileri fabrikanın kapılarını kilitlediler. Komünist Parti üyelerini ayaklanmayı bastırmaya çağırdı. Hükümet ve patronlarla biraraya gelerek bir dizi reform hazırladılaru şekillendirdiler, ancak fabrikalara yöneldiklerinde işçilerce alaya alındılar [yuhalandılar]. Mücadelenin kendisi ve mücadeleyi onu yayma çabası, özyönetimliidare [ing. self-governing, kendi kendini idare etme] altında olan kitle meclislerince örgütlendi ve eşgüdümü eylem komiteleri sağladınce koordine edildi. Yine grevler de sıklıkla meclisler tarafından başlatılıyordu. Murray Bookchin’in bahsettiği üzere, “{devrimisyan} umudu, –genel meclisler ve onların idari biçimleri olan eylem komiteleri, fabrika grev komiteleri [gibi]– bütün biçimleriyle özyönetimin ekonominin tamamına, ve aslında bizzat yaşamın bütün alanlarına yaygınlaştırılmasında [yayılmasında] yatıyordu” (ay, s.251-2). Meclisler içinde, “hayatın ateşi [yakıcılığı], insanların asla [daha önce] sahip olduklarını düşünmedikleri hisleri uyandırarak, milyonları yakalamıştı” (Op.Cit., s. 168 ve s. 167s. 251). Bu, bir işçi grevi veya öğrenci grevi değildi. Hemen hemen tüm sınıf çizgilerini kesen, halkın greviydi. 24 Mayıs’ta anarşistler bir gösteri düzenlediler. 30.000 kişi Bastille Sarayı’na doğru yürüyüşe geçti. Polis olağan göz yaşartıcı bomba ve jop gibi araçlarını kullanarak Bakanlıkları koruyordu, ancak Borsa savunmasız kalmıştı ve göstericilerin bazılarınca ateşe verildi. İşte tam bu aşamada, bazı sol-eğilimli gruplar soğukkanlıklarını kaybettiler. Troçkist JCR, yandaşlarını Latin Quarter’a geri götürdü. UNEF ve Parti Socialiste Unife (Birleşik Sosyalist Parti) Maliye ve Adalet Bakanlıklarının ele geçirilmesine engel oldular. Cohn-Bendit’in bu olaya ilişkin dediği üzere, “Bize gelince, tüm bunların ne kadar kolay bir şekilde silip süpürülebileceğinin farkına varamadık … Şimdi gayet açık ki, eğer 25 Mayıs’ta Paris uyanıp en önemli Bakanlıkların işgal edilmiş olduğunu görseydi, Gaullecilik hemen çöküverecektiyıkılıp gidecekti …”. Cohn-Bendit, aynı gece ilerleyen saatlerde sürgüne gitmekçıkmak zorunda kaldı. Sokak gösterileri ve işgaller yayıldıkça, devlet de ayaklanmayı durdurmak için aşırı araçlar kullanmaya hazırlanmaya başladııyordu. Üst rütbeli generaller, Paris’te kullanılmak üzere 20.000 kişilik sadık bir kuvveti gizlice hazırlamışlardı. Polis, TV stüdyoları ve Posta OfisleriBüroları gibi iletişim merkezlerini işgal etti. 27 Mayıs Pazartesi, Hükümet endüstriyel asgari ücretite % 35′lik ve genel ücretlerde ise % 10′luk bir artış olacağını garanti etti. İki gün sonra, CGT liderleri 500.000 işçinin Paris sokakları boyunca yürüdüğü bir gösteri düzenlediler. Paris, “Halk Hükümeti” çağrısı yapan posterlerle donatıldı. Ne yazık ki, çoğunluk hâlâ kontrolü kendileri adına ele geçirmektense, yöneticilerin değiştirilmesini düşünüyordu. 5 Haziran itibariyle grevlerin büyük bir kısmı sona ermiş, kapitalizmin normal günlerinin havası tüm Fransa’ya geri dönmüştü. OBu günden sonra devam edentmekte olan bütün grevler zırhlı araçlar ve silahların kullanıldığı askeri tarzdaki operasyonlarla ezildi. 7 Haziran’da dört gün sürecek ve geride ölü bir işçi bırakacak olan Flins çelik fabrikasıişleri saldırısı başladı. Üç gün sonra ise Renault grevcilerine ateş açıldı, ikisi öldürüldü. Yalıtılmış haldekiİzole olmuş bu militanlık yuvalarının hiç şansı yoktu. 12 Haziran’da gösteriler yasaklandı, radikal gruplar yasadışı ilan edildi, ve üyeleri tutuklandı. Bütün yönlerden saldırı altında kalan, yükselen devlet şiddeti ve sendikaların satıcılığı karşısında, Genel Grev ve işgaller parçalanarakdı [çöktüler]. Peki bu ayaklanma neden başarısız oldu? Tabii ki “öÖncü” Bolşevik partilerinin olmaması nedeniyle değil tabii ki. Aksine onlar tarafından [adeta] istila edilmişti. Neyse ki, geleneksel otoriter sol fraksiyonlar yalıtılmışizole edilmiş ve bozguna uğratılmışlardı. Ayaklanmaya katılanların ne yapacaklarını söyleyecek öncülere ihtiyaçları yoktu; “işçilerin öncüleri” harekete yetişip, onu kontrol etmek için çılgınca çabalıyorlardı. Hayır, işgallerin birbirinden kopuk olmasına yol açan [şey], mücadelenin eşgüdümünü sağlayacakyi koordine edecek bağımsız, özyönetimsel konfederal örgütlerin yokluğuydu. Bu kadar bölünmüşlükle başarısız oldular. Bunun yanı sıra, Murray Bookchin’in dediği gibine göre, “işçiler arasında, fabrikaların işgal edilmesi ve greve gidilmesinin ötesinde, [fabrikaların] çalıştırılması gerektiği bilinci” eksikti (Op.Cit., s. 182). Bu bilinç, ayaklanma öncesinde güçlü bir anarşist hareketin varlığı tarafından cesaretlendirilebilirdi. Anti-otoriter sol, oldukça ne kadar aktif olmasına karşınsa da, grevci işçiler arasında çok zayıftı; ve bu yüzden de özyönetimsel örgütler ve işçilerin özyönetimi fikirleri pek yaygın değildi. Ancak, Mayıs-Haziran ayaklanması, [bize] olayların [yönünün] oldukça hızlı bir şekilde değişebileceğini gösteriyor. Tanınmış liberter sosyalist Maurice Brinton şöyle diyor: “Öğrencinin etkisiyle … binler hiyerarşi ilkesini sorgulamaya başlamıştı. … Birkaç gün gibi kısa bir süre içinde insanların yaratıcı gizilgüçleri ortalığa çıkmıştı. En cesur ve en gerçekçi fikirler –bunlar genellikle aynıydılar– savunuluyor, tartışılıyor, uygulanıyordu. Aptalca bürokratik ritüellerin on yıllardır süren etkisiyle bayatlamış olan, onu reklam maksadıyla kullananların içini boşalttığı dil yeni ve taze bir şey olarak yeniden ortaya çıkmıştı. İnsanlar dili dolu dolu yeniden benimsediler. İsimsiz kalabalıklardan karşıt ve şiirsel sloganlar ihtişamlı yükseliyordu” (”Paris: Mayıs 1968″, İşçi İktidarı İçin, s. 253). Öğrencilerin enerji ve cüretkarlığıyla cesareti ile kaynaşan işçi sınıfı, mevcut sistemin sınırları içinde karşılanamayacak ortaya çıkarılamayacak talepleri öne çıkardı. Genel Grev, bütün güzel berraklığıyla işçilerin elindeki potansiyel gücü sergiler. Kısa ömürlü olsalar da, kitle meclisleri ve işgaller, eylemde anarşinin ve anarşist fikirlerin nasıl çabucak yayıldığınınarak, pratiğe geçirildiğinin mükemmel örneklerini ortaya koydular. Olaylar hakkında daha fazla ayrıntı için Daniel ve Gabriel Cohn-Bendit’in Demode Komünizm: Sol-Kanat Alternatif veya Maurice Brinton’un gördüklerini anlattığı “Paris: Mayıs 1968″ (İşçi İktidarı İçin’in içinde) adlı çalışmalarına bakılabilir. Dark Star’ın derlediği Kaldırım Taşlarının Altında başlıklı çalışma Paris 68 ile ilgili durumcu çalışmalara yer veren iyi bir antolojidir (Brinton’un makalesi de yer alır). |
|