Mesaj Sayısı : 157
Puan : 444
Rep : 3
Doğum tarihi : 18/12/76
Kayıt tarihi : 20/06/11
Yaş : 47
Nerden : Almanya
| Konu: Haziran Bulutları Perş. Haz. 23, 2011 7:16 am | |
| Haziran Bulutları I
Gidebilsek ufak ufak Islak bir tenden aşağı iner gibi yokuştan Gök gürlese Mavi kılıç salınsa boynumuzda Tohum dinlese yağmurun sesini Toprağın altında sürse yürüse İlkbahar olur hüzün katında inat.
Alevin ortasında gülün ne işi var Yarasına sıcak kül süren insanların devrinde Ya nerede olaydı Cafer Cangöz? Aç çocukların boğazına sıcak süt davasına Ateş yağsınki oradaydı Mercan’da bir kayanın altında Tütün sardı gülümsedi Yarını düşledi dişlerinde güneş. Gölgeye vuran serin En duru ırmaklardan duru Öyle derin ter kokusu Siverekli topraksız köylülerin ve Paşabahçe’de işçilerin Duydu bunu. Mercan’a çakan şimşekYaprağa düşen çiğ doğursun İki deniz birleşmesi okyanus yaratır mutlaka Kaşlarında Aydın’ın.
Dalgalardan kıyılara kıyılardan dağlara Vuran ses ışık boğulmuş Onbeşlere can veren Onyediler Kısaca bir çağdan bir çağa hüzündürler!
O derin vadide kalbini büyüten gövden Uzun bir ırmağın kahrını taşıyor senden Ayrı en uzak iklime mutlaka Kopan fırtına dağın saçlarında Tıkır tıkır işleyen makinaya düşecektir Aşkın ruşeym hali üçer beşer Beşer onar onbeşer Onyediler En genç rahmine tarihin!
“Boğun” demişlerdi Onbeşler için “Doğun” diyoruz Onyediler için!
II
Sabahı kuşatmışlar Alacakaranlık dağa çıkmış Güne kavuşmak için! Yangının nerde Ağzının pembesi Gül üstünde bülbül olmak mı hayat Kanamak mı dikenlerinde Bülbül de kanarmış arpacık gördüğünde.
Olsun tenimizde kaynayan mağma Yanık gül kokuyor insan etinden Ziyade dünyanın teni Ele güne karşı azade Başyukarı akan su vuruyor. Sırtındaki yük ellerin kadar ağır Geldiğinde kaldır Başından aşağı dökülsün ışık! Karanlığın rüzgarı yok nefesi de.
Rüzgar da sensin nefes de!
III Giz Kır dolusu nergiz Ateşin duruluğunda buldum seni Arındım yalanlardan Değişmiyorum şimdi hayalinle Sevişmenin büyüklüğünü gerçeğe!
Bir bulutta unut beni Ter damlasında sev İnatçı bir kengerim Karacadağ’da Sıkınca hayat boğazından gel çıkar beni.
Avuntularım tükendi Yalın gerçek sözün kısası Sizi hep seviyorum demek!
Oysa baykuş ötmez viranımda Batıp gitmiş benim ihtiyar Granma Çıkartmam yarım kalmış.
Demek çelişkilerimmiş sebebim Yalnızlığıma değsin Çelişiyorum yine aşksızlıkla!
Hey bana bir tüfek ver Kim olduğunu söyleyeyim sana Belki şiire silah yakışmaz Ama açlık yakıştırılıyor insana -Bundandır her şiirimde Alevlenmiş bir namlunun parıldaması-
Giz dedim Kır dolusu nergiz dedim Düş kurdum mahrem Bir partizanın kirli gömleğinde kaldı gölgem!
Gölgenin veryansını Makinenin rahmine düşen ter damlacığı Kusursuz işleyiştir. Çatlayan tomurcuğun sesi gibi taze sesin Avuçlarında en gizli sevişmelerin yangını Avuçlarında kıvranan Terli memelerin direnci kadar duru Döğüşerek yaşamak arzusu!
Vakitsiz yağan kar düşünce Zirveye kıvrılan patikaya Hazindir aslında hep Haziran. Ayak izlerinde bulut çizilir toprağa.
IV Arkadaş Şşşşşşt Arkadaş! Görüyor seni Duyuyor seni Şuracıkta yatan Partizan! Arkadaş Bu gömüte dökülen yaş Benim. Sen dik tut başını Anlamasınlar canımızın yandığını!
O arkadaş Bu gömütlüğe yalnız bir türkü Gibi uzanmadan önce Çok önce Maviydi masmavi dolaşırdı Aramızda yanımızda Kollarının arasında kitapları En ucuz esnaf lokantalarının Küflü masalarında bir tas mercimek Çorbası içerdi. Gotha ve Erfurt Praogramlarının Eleştirisi’ni Okurdu arka bahçesinde Siyasal’ın. Gözlüklerini hohlar Düşünürdü kıvrılarak uzayarak Kıvranarak akan ince bir su gibi. Dalında kızarmış nar gibi gülümserdi Elbette ikinci bir ceketi yoktu hatta Şair de denilebilirdi lakin şiir yaşardı. Mutlaka sigara içerdi bıyıkları acıydı Aşıktı rüzgara karşı titreyen Badem çiçeği gibi titredi aşkından Çelik bir yay gibiydi yerinde Ama en çok sevgili kurşun kalemini Eksik etmezdi cebinden Bilmek yetmezdi ona anlatmak en güzel Eylemdi başının içinde beslediği dağ Büyüdükçe büyüdü büyüdü Büyüdükçe sığmadı o dağa Buraya gömüldü.
Değil öldüğü için değil Dağın kalbine indiği için! Ki bir dağın yarılmasından başka nedir dünya?
Arkadaş ağlama!
V Kederine yaslan yaşlı bir çınar Direnci saracak gövdeni
Adın neydi Adının öznesi Adınla kurulan ilk sözcük O sözcükle başlayan ilk kitap O kitapla başlayan ilk hayat
Adının gizli tarihi neydi Urartulu bir köle mi Parisli bir işçi mi Bulmuştu adını
Neydi adının ilk eylemi?
Neydi adının ilk eylemi Doğmak mı ıslak ıslak Bütün yağmurları toplayarak Nisan’da Yürümek mi düşünerek Dizlerinin üzerinde kağıt Sırtında derin açlık gözlerinde parlayan Işık yeşil ne kadar yeşil o kadar yeşil Derin en derin yerinden kopanusundan Sızan yazı ilk eylemin ilk sözün O söze sırtını yaslamış dağlar dağlardakiler de. En gece konduların gözlerinde de yeşil O söze söz katan yolu görmek de bir örmek de Onyedilerce Onbinlerce!
Şimdi yana yana dönen pervane der ki Kelebeklere Gezermişim gezermişim Aşıkmışım gezermişim Şekl-u Cemalin öpermişim Öpermişim. Okanmışım Bernaymışım Reichstang’ın tepesinde Çavuş Yegorov ve Çavuş Kantari’ymışım Kızılmışım kızılmışım Gönençle salınmışım Zındanmışım azadmışım Bir rivayetmişim vesaire Su yolunda kırılan testi Kalp cebinde son mermi Yağız yağız Binali Bir iki üç beş Onyedi Yalp yalp yanarmışım Ekmek gibi pişermişim Düş gibi üleşilir aşk gibi Söyleşilirmişim dilden dile Destanmışım aşklara İlk gerçek aşklara!
Kelebekler der ki pervaneye Bakma kısalığına ömrümün Her kanat çırpışım çağların bıynunda kırılan Birer halkadır!
VI
Tomurcuğa vuran çiğ tanesi Gözlerindir asıl En derin Nehirlerden derin hayalden İbaret aşk. O sensin Sesin Den kopan Fırtınanın uğultusu ben En illegal aşık! Şüphe yok güvensiz kentlerin Kuytularında gizli matbaa kurulamaz.
Dağlara çekil şiir!
Çekil ki suya tohuma Makinenin kolunu tutana yazılasın Her Onyedilere her birine Onyedilerin Ses olasın!
Deniz Faruk Zeren |
|